MAHREM ALANLARIMIZDA DAVETSİZ MİSAFİRLER

Sosyal bir yaşantıya sahip olan birey, bazı zamanlarda kendisiyle baş başa kalmak için bir alana ihtiyaç duyar. Bu alan onun evidir. Bireyin evi kendisine ait olan, onun en mahrem alanıdır ve orada özgürdür, kendini rahat hisseder. Başak Bugay Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki ‘Saklanmak Keyiftir’ sergisinde ‘ev’e odaklanır. Bugay serginin ismini Donald Woods Winnicott’un ‘Saklanmak keyiftir, bulunmamak felaket’ cümlesinden alır. Sanatçı bu sergiyi oluştururken ölüm, mahremiyet, yüceltme gibi kuramlar üzerinden araştırmalar yapmış ve bu kavramları kendi zihninde ev ile bağlantılayarak çalışmalarını oluşturmuştur.

Sergi galeri mekânının üst katında bulunan üç adet, kıyafetlerinin dikişleri belli olan, cinsiyetsiz ve kuklayı andırmasına rağmen aslında bezden yapılmış olan bebeklerle başlar. İlk olarak ‘Pantolon’ isimli, soğuk bir yüz ifadesine sahip, pantolonu tersten giymiş olan, başını öne eğen, bir kukla görürüz. İleride elleriyle ve ayaklarıyla yüzünü kapatan, diğerine göre yaşça daha küçük ‘Bez’ ve merdivenlerden inerken de kafasına peruk takmış, arkasını bize dönmüş saklambaç oynayan bir insanı anımsatan ‘Peruk’ isimli bezden insanlar karşımıza çıkar. Malzeme olarak bezi seçmesinin nedenini Bugay, ‘5 yıl önceye kadar resim yapıyordum. Farklı anlatım olanakları her zaman iştahımı açmıştır. Cüret edip üç boyuta geçmem de ironik şekilde resim yüzeyi üzerinden oldu. Bedenimi kullanabileceğim bir çalışma yapmak istedim ve tuval için almış olduğum Amerikan bezlerini dikmeye başladım.’ diyerek açıklıyor. Daha önce belirttiğim üzere bu bezden bebeklerin kendilerini dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korumak istediklerini ve bundan dolayı da içe yani kendilerine döndüklerini söyleyebilir miyiz? Bu soru aklımızın bir köşesinde dursun ve merdivenlerden aşağıya inelim.

Bez DiaperBez, 2018, 43,5x54x24 cm, terakota, kumaş, elyaf, el dikişi

Şimdi bir karanlık başlıyor. Başak Bugay ‘saklanmayı’ siyahla bağdaştırmış olabilir mi? Cevabını bilmemekle beraber şunu da sorabiliriz: Bugay mahremiyete sızmayı bir günah olarak mı kabul ediyor ve günahlarımızı örtmenin bir yolu olarak mı siyahı kullanıyor? Merdivenler biter bitmez karşıma içinde adeta arnavut kaldırımlarının şekliyle döşenmiş küreler bulunduran, duvarları tuğla ile örülmüş gibi duran ve ışıklandırılmış irili ufaklı küpler çıkıyor. Bu küpler kafamda bir başka sorunun oluşmasına neden oluyor: Günahlarımızı örtmek için karanlığı kullanırken, sanatçı neyi aydınlatmak istiyor? Bugay sergiye hakim olan ‘mahremiyet boğuşması’nda ‘ferahlamak’ ve ‘nefes almak’ için aydınlığı kullandığını belirtiyor.

Sergide ilerlerken küçük boyutta sıvası tamamlanmamış ortası boş bir bina görüyorum. İçerisinde ağaçlarla ve çiçeklerle dolu bir bahçe yansıtılıyor. Sergi alanında ilerlemeye başladıkça bir evde bulunan odaları görüyorum. Kirli halde bırakılmış bir klozet, çatal ve bıçaklarla beraber hazırlanmış yemek masaları, toplanmış veya dağınık halde bırakılmış yataklar, maket olan kutucuklara yerleştirilmiş. Bu kutucukların birkaçında küçük boyutta yapılmış insana benzeyen bazen kolsuz, bazen kel heykeller görüyorum. Bu heykeller bir kutucukta pamuklara sarılmış bir şekilde uyurken, bir diğer kutucukta yorganına sarılmış halde yatakta uykusunun derinliklerindeyken, bir diğer kutucukta da koltukta hissiz bir şekilde otururken karşıma çıkıyor.

Bayram
Bayram, 2017, 33×24,2×30 cm, karışık malzeme

Sergiye Zeynep Sayın’ın Başak Bugay üzerine yazdığı yazısının bulunduğu bir katalog eşlik ediyor. Sayın yazısında Bugay’ı ‘ısrarla bez bebek diken, çamurdan bebek pişiren, kendi köşelerine sinen bu bebekleri sanat olarak açık eden’ bir sanatçı olarak görmüş ve sanatçının bu eylemini Rus bir dilbilimci olan Anatoly Movskin’in küçük yaşlardaki kız çocuklarının mumyalamasına ve cesetleri dolapta saklamasına benzetmiş. Sayın, Movskin’in bu davranışını ‘cenaze ve imge hakkının ihlali’ olarak tanımlarken, ve Bugay’ın sanatını ‘oyun oynama’yla benzeştirmiş ve bunun için ‘imago ve persona’nın gerekliliğine vurgu yapmıştır. Bugay’ın heykellerinde bir aile kavramının olmaması, Sayın’a göre onları ‘soysuz’laştırmış ve Başak Bugay ‘soysuzluğun bebeklerini dikmiş, yüzsüzlüğün maskesini pişirmiştir’. Başak Bugay, hem kendisinin hem de çalışmalarının izleyici ile olan ilişkisine önem verdiğini belirterek, kendisini ‘çok eşli’ olarak tanımlıyor ve ardından ‘bakanın gözünde tahakküm kurmayı sevmiyorum, işler izleyiciyle eşit bir ilişki kurabilsin istiyorum’. diye ekliyor.

gÜN ıŞIĞI
Gün ışığı, 2018, 190,5x200x170 cm, karışık malzeme 

Bu sergi genel itibarıyla mahrem alanlarımızın giderek küçülmeye başladığının ve diğer bireylerin hayatımıza kolaylıkla müdahale edebildiğinin göstergesidir. Sergide insanları temel ihtiyaçlarını giderirken izliyor, onların hayatlarına izinsiz bir şekilde sızıyor ve onları dikizliyoruz. Kutucuklarda bulunan aynaya biz de bakıyor, iznimiz olmadığı halde yemek masasını ve yatak odasını görebiliyoruz. Bireyleri mahrem alanlarında yalnız bırakmıyor, saklanmalarına izin vermiyor izin vermiyor ve keyiflerini kaçırıyoruz. Bir anlamda onların hayatlarına misafir oluyoruz ama davetsiz bir misafir.

Başak Bugay’ın ‘Saklanmak Keyiftir’ adlı sergisi 5 Mayıs’a kadar görülebilir.

Kapak Görseli: Sandık odası , 2017, 27,5×52,5×28 cm, karışık malzeme, el dikişi 

MAHREM ALANLARIMIZDA DAVETSİZ MİSAFİRLER” üzerine bir yorum

Canitez, Tayfun için bir cevap yazın Cevabı iptal et